30 Haziran 2010 Çarşamba

seyirlik değil ömürlük olsun...

çok heyecanladımmmm...hatta abartmıyorum gözlerime bile inanamadım...dün akşam çıkar ayak –son günlerdeki en gözde eylemim- bloğuma bakayım dedim…sağda küçük bir kutucuk…hediye paketi gibi… evimin tüm odalarında ne var ne yok bildiğim gibi bloğumda da ne olduğunu bildiğimden hemen dikkatimi çekti…bir tane izleyicim olmuşşşşş….kalp atışlarım hızlandı…elim mause üzerinde titredi ve hatta 1-2 çabadan sonra tık’layabildim…nasıl heyecanlandım anlatamammm….kendi kendime yazıyor ve yine kendimi okuyor muşum gibi gelmişti...zira yazdıktan sonra birde dönüp dönüp okuyorum kendimi…bir post yazdığımda –sanırım bunlara post deniyor?- hemen arıyorum yakın dostlarımı…sayfama bakın sayfama bakın…ben yazdımmm ben yazdımmm diye….üstüne üstlük kapadıktan sonra teli veya msn penceresini birde okumuşlar mı diye teste tabi tutuyorum…

demek hiç tanımadığım biriside beni kelimelerimle yakalamış ve hatta izlediklerine eklemiş...yıllar önce radyo programı yapmıştım…dikmen’in en tepelerinde –keklik pınarı deniyor sanırım- çıkmaz sokaklarında her defasında kaybolduğum küçük bir gecekondudaydı…üstelik mevsim kıştı…otobüs aşağıda bırakırdı ve o yokuşlardan çamurlara bata çıka varırdım radyoya…küçücük bir sunum odası…iç kısımda kumanda odası…duvarlar silme kaset doluydu…en güzelliklerinden birisi istediğim şarkıyı çalabiliyordum…bir kitap tanıtım programıydı…”kitapkurdu”…

evet konuyu bir yere vardıracağım…şöyle ki; o küçücük odada da kendimi yapayalnız hissediyordum…sanki kimseye ulaşmıyor sesim ve kendi kendimle konuşuyor muşum gibi.... bu düşüncemi yıkmak ve birileri beni dinliyor mu emin olmak için sorular sorup kitaplar hediye etmeye başladım…ve evet birileri beni dinliyormuş…ve evet birileri beni okuyormuş…

ve hoş geldiniz Phoebe*...çok teşekkür ederimmm...hediye paketi gibi geldiniz…blog yaşantım boyunca hep en tepede kalacaksınız benim için...ilk izleyenim ilk göz ağrım olarak…

ve izleyicilerim çoğalsa bir kaynaşsam web günlükçüleriyle de–blog demeyeceğim şimdi karar verdim Türkçe kullanacağım- yakın çevremde kurtulsa benden….

28 Haziran 2010 Pazartesi

unutulmuş bir sesi duymak…


sevdiğim bir şarkıyı aniden duyduğunda yüzümde gülümseme yayılır ve mırıldanmaya başlarım…uzaklaşmak istemem oyalanırım sesin geldiği yerlerde…ta ki şarkı bitene dek…eğer arabada dinliyorsam yol bitsin istemem…uzun yolları ve yolculukları çok severim sağ koltukta veya arka koltukta…bilinen ben’in aksine araba yolculularında çok sessizimdir…hani bebekler arabaları sever ve biner binmez susarlar ya aynen öyle…iyi bir uzun yol arkadaşı değilim demem o ki…

ve telefonunda unutulmuş bir arkadaşın ismini gördüğümde de aynı gülümseme yayılır yüzüme…olabildiğince neşemle açarım telefonu tüm doğam değişiverir…bugün öyle oldu…”nebat nebattt” diye çaldı telefonum…öyle kayıt altına almışım… karadeniz ereğli’de yaşıyor…küçük olduğunu söylediği henüz görmediğim ev yemekleri sunduğu bir restoran işletiyor…çok uzun yıllar önce daha bu kadar büyümemişken bir öğleden sonrasında atlayıp otobüse gitmiştik yaşadığı yere…ertesi günde geri dönmüştük şehrimize…çok keyifli bir akşam ve geceydi…sonra hiç gitmedik ereğli’ye…köpük köpük denizini anımsıyorum en çok…birde ramazan davulcusundan istek şarkılar istediğimizi camdan ve davulcunun da çaldığını…

insan yaşamındaki arkadaşlarını unutabilir mi? evet unutabiliyor bazen ama yeniden hatırlamak üzere…ve unutmuşum ben ereğli’yi ve nebat’ı…hatırlattı ne güzel ki…ve ne güzelmiş yeniden hatırlamak...

resimlerini gönder restoranının dedim…tez elden geleceğim dedim…gideceğim ne zaman olur bilmem..keyifli bir yemek ve ardından bir kahve…ve mutfağa dalmak ve gelen konuklarla ilgilenmek…onlarla lak lak yapmak…

bir ereğli planı yapılaaaa yaz bitmedennn….

23 Haziran 2010 Çarşamba

ve pencere kapandı....


"bazen kalkıp gitmek iyidir" demiş turgut uyar...her ölüm erkendir'e inat...ve gitti... giderkende penceresini kapattı sıkı sıkıya...yıllardır o pencereden güneş girdi...rüzgar girdi..soğuk girdi...mevsimleri değişti dönüştü yenilendi yinelendi gündem...geçmiş...gelecek...şimdiye dair yorumları yansıdı... sessizce kapadı penceresini...

bugün düzenli takip ettiğim köşeleri tutmuş yazarlara baktım...sadece ertuğrul özkök köşesinde ilhan selçuk'dan bahsetmiş...gündem mi her zamanki gibi karışık ve hareketli yoksa köşeler mi duyarsızlaşmış bilemedim... gidenlerin ardından taziye cümleleri kuramam hep zorlanırım...hatta kaçarım köşe bucak ortamlardan...kaybolurum sonrasında utanarak çıkarım yine ortalığa...O'nun kelimeleri sonsuza dek sussada ardından söylenecek çok şey var elbette...yinede köşelerimin yazarları lal olmuş...

düşündüklerinden ve yazdıklarından ödün vermemenin simgelerinden birisiydi benim için...teker teker gidiyorlar...ne kaldı ki geriye onlardan? üzgünüm...

21 Haziran 2010 Pazartesi

ve ben geldimmmm....

"sil baştan" ile güne başlıyorum her gün... ve bağıra bağıra söyleyerekten... keza yine öyle başladım ve ertelediklerimi ertlemedim artık bende "varım" dedim....

ve ben geldimmmmm....