beynim her şeyi biriktiriyor farkında olmadan… zihnimin arka
odaları hiçbir şeyi atmaya kıyamayan yaşlı kadınlar gibi… zaman içerisinde
birer çöp eve dönüşüyor o odalar… mayıs yüzümü avuçlarımın arasına alıp düşünerek
geçti… “mayıs sıkıntısı” derler ya öylesi sıkıntılıydı… haziran bitmek bilmeyen
rüzgarlar ve yağmurlarla… ah dedim alıp başımı gideyim biraz… erken bir kaçış
isteği nasıl karın boşluğumdan boğazıma doğru yükselen… ve aldım kendimi koluma
gittim şehirden… aniden.. ince eleyip detaylandırmadan... ve hatta gogılda
araştırmadan ve hatta haritadan bakmadan… nasıl bir boşvermişlik ve sakinlik
çökmüş üzerime ağır geçen bir mayıstan sonra… öylesine ağırlaştırdım zamanı… ve
zamanı yanıma almadan gittim aslında….
hayal kurmayı… kendi içime dönmeyi… kendimden sıkılınca başkalarını gözlemlemeyi… uyuyanları seyretmeyi… ne kadar farklı uyuma biçimleri olduğunu hayretle beynimin bir tarafına kaydetmeyi… uyumak bir tür ölüm gibi çekseydim şunların fotoğraflarını gizli gizli demeyi… öyle salak salak herkesi incelemeyi… yakalandığında utanmadan kafayı ağır ağır çevirmeyi ve hatta fütursuzca hafifçe gülümsemeyi…çekirdek çitlemeyi… şeftali yemeyi…ve yine yeniden tanımadığım insanlarla sohbet etmeyi… veda edenleri… buluşanları… ağlayanları… kaçamak yapanları bir bir tespit etmeyi ne kadar seviyorum anlatamam… ve bu tespitlerimi analizleri ile birlikte yanımda kim varsa mır mır anlatmayı… ve telaşelenmemeyi ve yetişme kaygısı olmadan yaşamayı… uyumayı… yine uyumayı ve gerinmeyi… ve elbette kumdan kaleler yapmayı şahane çocuklarla birlikte… onlara kumdan kalelerin hikayesini anlatmayı… ve hergün başka bir kumdan kale hikayesi uydurmayı… ve uyumayı…
http://www.youtube.com/watch?v=VoDxnUqToRw deniz kokusu için bir tık...