plansız…
küçük bir kasabada iniyorsun…bildik miskin ve tembel bir kasaba…köyün emmileri ile sohbet edip başka bir araca atlayıp daha küçük bir kasabaya hareket ediyorsun…yol yükseliyor… ağaçlar sıklaşıyor… müziğin sesi açılıyor… gidilen yer belirsiz… güneş batmış ve hava kararmış… yol yine yükseliyor… doğanın ortasında yalnızlık keyifli…süprizin adı çakraz…!!
dar bir sokaktan
geniş bir bahçeye giriyoruz…yan yana konumlanmış üçgen şeklinde barakalar
var…”burası kalacağımız yer” diyor… sırıtıyorum geniş geniş… şaka yapıyorsun
herhalde der gibilerinden… kocaman gülen, gülünce göz kenarları kırışan adam
karşılıyor bizi… aynı kocaman gülümseme eline yansımış… öylesi kuvvetli sıkıyor
elimizi… bir tarafı alabildiğine uçurum ve deniz… diğer tarafı orman… tam
ikisinin ortasında ahşap bir masadayız… yerçekimine inat… balık ve şarap ve
ekmek ve mum var masamızda… cips ve örtü… her şey ortak… mutfağın…tuvaletin ve
hatta duşun…bir çığlık atıyorum…”hayır diyorum heidi olmak istemiyorum…kalamam
burada”…yüzüme bakıyor…”şehir çok yoruyor beni…bak denize…sesi dinle…havayı çek
içine…yarın yüzümün rengi değişecek” diyor…her şey terk etse bizi diye
düşünüyorum…şehir terk etse…isimlerimiz terk etse…sadece büyük şehrin yorduğu karı-koca bilse
isimlerimizi… ses söze dönüşmeden karşılıklı gülümsüyoruz… şarabın yudumunu
kendine alıyor sıcaklığını bana veriyor…
zaman ağırlaşsa…zaman
bize bıraksa kendini…sabah olmasa…aynı masada bir papatya gibi dengeli kalsak…sen
çalışsan…ben inci aral okusam….altını çizip notlar alsam…üşüsem hırkanı
versen…o çok sevdiğimiz adamı dinlesek…tek derdim şarabın burukluğu olsa…kapı
çalsa…dostlarımız gelse elinde hırkası ile….arada geçen zamanda ne olup
bittiğini konuşmadan sohbet edebilsek…ara vermemişiz gibi…gülsen gülsen…
ve sabah oluyor…durup
her köylüden domates alıyoruz…her defasında pazarlık ediyoruz neşeyle….”aaaa”
diyoruz…”az evvel amcadan şu kadara aldık”…burunlarımız uzuyor karşılıklı…gülüyoruz…bir
sürü domatesimiz oldu diye seviniyoruz…
beni aldığı küçük kasabaya bırakacak…yol boyu domateslerden konuşuyoruz…sanki hiç şehrime dönmeyecekmiş gibiyim…havada keyifli bir tuhaflık var…
beni aldığı küçük kasabaya bırakacak…yol boyu domateslerden konuşuyoruz…sanki hiç şehrime dönmeyecekmiş gibiyim…havada keyifli bir tuhaflık var…
otobüsü durduruyor…”vay
be” diyorum…”tıpkı filmlerdeki gibi”... yaramazlık yapmış çocuklar gibi
kahkahalanıyoruz…iniyorum havalı havalı…otobüse yürüyorum…bekleyen insanların
homurtusuna inat yüzümde aynı salak gülümseme var…hayal kurmaya yönelik bir
tutum içerisinde oturuyorum koltuğuma…
her şeyden bir parça toplayıp dümdüz bir çizgi çizdiğimizi düşünüyoruz…hayatımızın çizgisi o aslında…öyle sanıyoruz…ve bir sabah uyanıyorsunuz ki hiçbirşey aynı değil…
her şeyden bir parça toplayıp dümdüz bir çizgi çizdiğimizi düşünüyoruz…hayatımızın çizgisi o aslında…öyle sanıyoruz…ve bir sabah uyanıyorsunuz ki hiçbirşey aynı değil…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder