6 Aralık 2011 Salı

bu sabah dünümün aynısı değil….

rutin geçen bir iş günü öğlesinde ve ağustos sıcağında kendini otobüs terminalinde bulabiliyorsun…

plansız…

küçük bir kasabada iniyorsun…bildik miskin ve tembel bir kasaba…köyün emmileri ile sohbet edip başka bir araca atlayıp daha küçük bir kasabaya hareket ediyorsun…yol yükseliyor… ağaçlar sıklaşıyor… müziğin sesi açılıyor… gidilen yer belirsiz… güneş batmış ve hava kararmış… yol yine yükseliyor… doğanın ortasında yalnızlık keyifli…süprizin adı çakraz…!!

dar bir sokaktan geniş bir bahçeye giriyoruz…yan yana konumlanmış üçgen şeklinde barakalar var…”burası kalacağımız yer” diyor… sırıtıyorum geniş geniş… şaka yapıyorsun herhalde der gibilerinden… kocaman gülen, gülünce göz kenarları kırışan adam karşılıyor bizi… aynı kocaman gülümseme eline yansımış… öylesi kuvvetli sıkıyor elimizi… bir tarafı alabildiğine uçurum ve deniz… diğer tarafı orman… tam ikisinin ortasında ahşap bir masadayız… yerçekimine inat… balık ve şarap ve ekmek ve mum var masamızda… cips ve örtü… her şey ortak… mutfağın…tuvaletin ve hatta duşun…bir çığlık atıyorum…”hayır diyorum heidi olmak istemiyorum…kalamam burada”…yüzüme bakıyor…”şehir çok yoruyor beni…bak denize…sesi dinle…havayı çek içine…yarın yüzümün rengi değişecek” diyor…her şey terk etse bizi diye düşünüyorum…şehir terk etse…isimlerimiz terk etse…sadece  büyük şehrin yorduğu karı-koca bilse isimlerimizi… ses söze dönüşmeden karşılıklı gülümsüyoruz… şarabın yudumunu kendine alıyor sıcaklığını bana veriyor…

zaman ağırlaşsa…zaman bize bıraksa kendini…sabah olmasa…aynı masada bir papatya gibi dengeli kalsak…sen çalışsan…ben inci aral okusam….altını çizip notlar alsam…üşüsem hırkanı versen…o çok sevdiğimiz adamı dinlesek…tek derdim şarabın burukluğu olsa…kapı çalsa…dostlarımız gelse elinde hırkası ile….arada geçen zamanda ne olup bittiğini konuşmadan sohbet edebilsek…ara vermemişiz gibi…gülsen gülsen…

ve sabah oluyor…durup her köylüden domates alıyoruz…her defasında pazarlık ediyoruz neşeyle….”aaaa” diyoruz…”az evvel amcadan şu kadara aldık”…burunlarımız uzuyor karşılıklı…gülüyoruz…bir sürü domatesimiz oldu diye seviniyoruz…

beni aldığı küçük kasabaya bırakacak…yol boyu domateslerden konuşuyoruz…sanki hiç şehrime dönmeyecekmiş gibiyim…havada keyifli bir tuhaflık var…

otobüsü durduruyor…”vay be” diyorum…”tıpkı filmlerdeki gibi”... yaramazlık yapmış çocuklar gibi kahkahalanıyoruz…iniyorum havalı havalı…otobüse yürüyorum…bekleyen insanların homurtusuna inat yüzümde aynı salak gülümseme var…hayal kurmaya yönelik bir tutum içerisinde oturuyorum koltuğuma…

her şeyden bir parça toplayıp dümdüz bir çizgi çizdiğimizi düşünüyoruz…hayatımızın çizgisi o aslında…öyle sanıyoruz…ve bir sabah uyanıyorsunuz ki hiçbirşey aynı değil…

bu sabah dünümün aynısı değil….

http://www.youtube.com/watch?v=JCLWcOEwBag denizim olsun...
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder